6 Şubat 2010 Cumartesi

yeterli degildi...selahattin yusuf şiiri



“Tam fotoğraf çekiliyordum.
O arada içeri daldı haberi getiren.
Fotoğrafçı ‘gülümseyin’ dedi.
Gülümsedim.
Nefes nefese ‘Kaybettik’ dedi kapıdan giren, ‘..maalesef, biraz önce!’
Fotoğraf işi bitti.
Sonradan, yıllar sonra baktım o fotoğrafa.
Sararmıştı.
Gülümsüyordum.
Ama yeterli değildi.

***
Kıyıköy’e gittim.
Geceleyin kıyıya indim, kayalıkların oraya.
Onun güve yeniği ve söküklerle dolu 3. Piyano sonatını dinlerken dalmışım.
Uzaklarda, ay’ın altında uzanıyordu deniz. Altın ova.
Su, iki bin yıl önce toprak altında kalmış nadide bir çömleğin parçalarını bir araya getirmeye çalışıyordu.
Kıvranarak bir üslûp verebilmeyi umuyordu yakamozlara.
Hayır, bu arkeolog benim gözlerimdi. Suya da bakmıyordum.
Onun gözlerinden artakalanları hatırlamaya çalışıyordum.
Mozart’ın yardımı büyüktü elbette.
Ama yeterli değildi.
        ***

Bir nargile kahvesinde oturmuş üzülerek kül tablasına bakıyordum.
O kadar baktım ki, bir süre sonra o da bana bakmaya başladı.
Beni anlıyordu galiba.
Ama yeterli değildi.

***

Kadın fincanın dibine uzun uzun baktı.
Sonunda zorlukla konuşabildi;
“Hayırlısı olsun oğlum..”
Gözyaşları çenesinden damlamak üzereydi.
Anlamıştı galiba.
Ama yeterli değildi.

***

Dış kapıdan çıktım.
Biraz yürüdüm.
Durdum.
Korna sesleri yanımda durdular.
Kiminle vedalaşmadığımı hatırladım.
Döndüm.
Kapıyı çaldım.
Yeterli değildi.
Anahtarımla açtım.
Ama yeterli değildi.
Odaların kapılarını dolaştım çaldım
Çaldım, açtım, girdim, baktım.
Ama yeterli değildi.

***
Bir terslik vardı.
Anahtarı cebimden çıkardım.
Ona iyice baktım.
Sonra ayağımla mazgalların arasına ittim.
Ama yeterli değildi.

***
‘Geri dönmeyi düşünüyor musun?’ diye sordum ona.
‘Gururlu olmayı seçersem eğer’ dedi, ‘hayır.’
Gözleri, taşı aşındırmayan -yalnız yosunlandıran o gizli nemle ıslanmıştı.
Vücudu bronz gibi güçlüydü sarsılmamak için
Ama yeterli değildi.   

***
Oynanmış, ilk hamlede tahtadan düşmüş– 
..yosun bağlamış bir satranç taşı olsun isterdim, dünya.
Oldu da bir gün
Ama yeterli değildi.

***
Banyoda tıraş olurken yüzümü gördüm.
Donakaldım!
Tanımak için altı saniyem vardı.
Ama yeterli değildi.

aşktır!ondan yürüyorum....ismail kılıçaslan şiiri


bu kara yazgılı bataklık beni çektikçe ben bir falancanın oğlu filanca
bu sırnaşık kader, bu aynalı sözler antolojisi, bu çekip giden misafirimiz
bende bir şey biriktiriyor. bende bir şey. bende bir şey.

anlayın işte kuşlu bir şiir yazmak istiyorum albatros kırlangıç ne olursa
yoruldum kendimi kurcalayarak bu fiyakalı düşüşü uçmak
bu bozulmuş zembereği zafer sanmaktan ve heyhat
bir çift kanat aramanın kimseye bir faydası dokunmayacak
defol git hezarfen: dördüncü murat da öyle yapsın
cürm-ü meşhut kızkulesinde, şemsi paşada ölüm salası

her gün biraz beşir fuad, her gün biraz ilhami, biraz da çiçek
bende bir anlı şanlı, bende bir kayıp oğlan, bende bir azgın iştaha

sahi patron sen şiirden anlarsın, takım elbise giymek yakışmaz sana
bense çölün neresinde kaybettiğimi düşünerek çift uçlu kılıcımı

yoruldum. kendimi kurcalayıp duruyorum. yoruldum. kendimi
sahi ben biraz ölsem. sahi ben biraz ölsem. sahi ben biraz 

tarık tufan hayal meyalden alıntı..

İnsan bir kere âşık olmaya görsün.
Her şeyi sevdiğine yormaya başlıyor.
İzlediğim filmlerdeki kadınlar,
okuduğum şiirlerdeki kadınlar hep sen.
İstanbul’u da sana yoruyorum,
sonbaharı da…
Bu sonbahar hayatımın en uzun sonbaharı…
Fakat ne garip!
Sen hayatımdan azaldıkça,
sonbahar uzuyor.
Sonbaharı sana yormak,
belki de bu yüzden dünyanın en yorucu işi gibi geliyor.
Zor sahiden…
Zor.
Sonbaharda gitmekten söz ediyorum.
Ben yitik bir zamanı arıyorum.
Ben yitik bir zamanı arıyorum.
Ben yitik bir zamanı arıyorum

yalansız(ismail kılıçarslan)

yalansız kaldın işte, bahanesiz, insansız kaldın, yakub olmayı denedin, tuttun yahyayı bekledin
bense burada, geçkince bir delikanlı olarak mektuplar yazmayı denedim şehirden şehre
evvelden de öyle olurmuş, gece bulaşırmış kalbimize, biraz yosun kokarmış
biraz yosun kokarmış, biraz topal olurmuş vuruşarak çekilen çeteciler, biraz ölürlermiş

günü geliyor diyelim bir annenin bir bebeğe doğru büyüyor diyelim anne
üzgün anneler için sesleri yakıyoruz, yangınları yakıyoruz, ateşleri ve kıyametleri yakıyoruz
üzgün annelerin zalim babalarına bir kemik buluyoruz bıçakları dayamak için
geliyoruz uçurtmasız, savunmasız, telaşsız, genel müdür olmuş kravatlı hallerimizle

dünya bizi seviyor, biz onu sevmiyoruz
dünya bizi sevmiyor, biz onu seviyoruz

seni en kuytuluklarda buldum ben. hep ordasın zaten.